11 Eylül 2013 Çarşamba

Şah - Mat (Okunmaya Değer)

Fotoğraf: Şah - Mat
-
“Çocuklar bize bazen çocuk olduklarını hatırlatır.” Tortelius

- Satranç çok saçma… Atlar okuma yazma bilmez ki.

- Atların okuma yazma bilmesi gerekmiyor, senin bilmen yeterli.

- Olur mu hiç, nasıl gidecek L şeklinde?

- Kendi mi gidiyor? Sen götürüyorsun.

- Olsun gene de saçma. Filler çapraz gider diye kuralı kim koymuş? Tuvalete koşan benden başka kimse çapraz gidemez.

- Neden gidemesin? Köpeklere hiç arkadan baktın mı? Onlar da çapraz gider.

- Satrançta köpek yok ki.

- Evladım, köpek gidiyorsa fil de gider demek istiyorum.

- Filler büyük ama.

- Haklısın oğlum. Haklısın… Yoruldum. Hamleni yapacak mısın?

- Kaleyi oynayayım diye düşünüyorum… Al işte, kalelerin yürüdüğünü de hiç görmedim.

- Hayatında kaç kere gerçek bir kale gördün?

- Gerçek kaleler yürüyormuş mu?

- Yürümüyor. Bu sadece bir oyun. Neden bu kadar uzatıyorsun?

- Sadece bir oyunsa doktorculuk oynayalım. Neden satranç oynuyoruz? Sıkıldım satrançtan.

- Vallahi satrancın da sana pek güzel duygular beslediğini sanmıyorum.

- Ne?

- Yok bi şey. Bak, satranç çok eski bir oyundur. Kralların oyunu. Zekâ gelişimine yardımcı olur. Aptal bir çocuk mu olmak istiyorsun?

- Monopoly oynasak?

- Para oyunu o. Ne gerek var. Bak burada planlayarak, düşünerek oynama var.

- Düşünerek mi? Sen hiç düşünmüyorsun ki, hemen vezirimi alıverdin.

- Hızlı düşünüyorum. Sen de yap.

- Ben yapamıyorum baba. Ben küçüğüm. Evcilik oynayalım mı?

- Evciliği kızlar oynar.

-Bunu da krallar oynarmış. Biz kral mıyız?

- Öfff! Şimdi tablayı fırlatacağım duvara. Oyna, piyonu oyna.

- Piyonlar hiçbir işe yaramaz. Boşuna. Bir de yeterince yürüyünce vezir mi oluyordu? Peh! Var mı öyle bir aristokrasi?

- Aristokrasi mi?!.. Savaşları askerler kazanır, piyonlar kazanır.

- Hangi savaştan bahsediyorsun? Hani kılıç? Hani bomba? Hani Rumsfeld?

- Misal verdim oğlum.

- Bana misal verme baba, bana… Neyse!

- Delirtme beni çocuk. Kaleyi çek oradan bak filim yaklaşıyor.

- Yaklaşsın, kale yıkılmaz ki.

- Yıkılır.

- Yıkılmaz.

- Evladım, ben senin iyiliğini düşünüyorum. Hem öğren hem de gerçek bir oyun neymiş gör istiyorum.

- Ne kralın karısı var, ne vezirin karısı var. Neresi gerçek?

- Oğlum savaş bu. Savaşa kadınlar gitmez.

- Kadınlar gitmez ama atlar tek başına… Jokeyler yolda mı düşmüş? 

- Sus da oyna… Bak fillerini hep aldım.

- Filler sarhoş… Hiç de işime yaramaz. Ayrıca kral çok mu şişman, bir türlü gidemiyor… Saçma!

- Şah derler ona.

- Şah?

-Şah.

- Bi şey diycem baba.

- Ne var?

- Şah-mat!

[ Bahadır Cüneyt Yalçın ]- Satranç çok saçma… Atlar okuma yazma bilmez ki.

- Atların okuma yazma bilmesi gerekmiyor, senin bilmen yeterli.

- Olur mu hiç, nasıl gidecek L şeklinde?

- Kendi mi gidiyor? Sen götürüyorsun.

- Olsun gene de saçma. Filler çapraz gider diye kuralı kim koymuş? Tuvalete koşan benden başka kimse çapraz gidemez.

- Neden gidemesin? Köpeklere hiç arkadan baktın mı? Onlar da çapraz gider.

- Satrançta köpek yok ki.

- Evladım, köpek gidiyorsa fil de gider demek istiyorum.

- Filler büyük ama.

- Haklısın oğlum. Haklısın… Yoruldum. Hamleni yapacak mısın?

- Kaleyi oynayayım diye düşünüyorum… Al işte, kalelerin yürüdüğünü de hiç görmedim.

- Hayatında kaç kere gerçek bir kale gördün?

- Gerçek kaleler yürüyormuş mu?

- Yürümüyor. Bu sadece bir oyun. Neden bu kadar uzatıyorsun?

- Sadece bir oyunsa doktorculuk oynayalım. Neden satranç oynuyoruz? Sıkıldım satrançtan.

- Vallahi satrancın da sana pek güzel duygular beslediğini sanmıyorum.

- Ne?

- Yok bi şey. Bak, satranç çok eski bir oyundur. Kralların oyunu. Zekâ gelişimine yardımcı olur. Aptal bir çocuk mu olmak istiyorsun?

- Monopoly oynasak?

- Para oyunu o. Ne gerek var. Bak burada planlayarak, düşünerek oynama var.

- Düşünerek mi? Sen hiç düşünmüyorsun ki, hemen vezirimi alıverdin.

- Hızlı düşünüyorum. Sen de yap.

- Ben yapamıyorum baba. Ben küçüğüm. Evcilik oynayalım mı?

- Evciliği kızlar oynar.

-Bunu da krallar oynarmış. Biz kral mıyız?

- Öfff! Şimdi tablayı fırlatacağım duvara. Oyna, piyonu oyna.

- Piyonlar hiçbir işe yaramaz. Boşuna. Bir de yeterince yürüyünce vezir mi oluyordu? Peh! Var mı öyle bir aristokrasi?

- Aristokrasi mi?!.. Savaşları askerler kazanır, piyonlar kazanır.

- Hangi savaştan bahsediyorsun? Hani kılıç? Hani bomba? Hani Rumsfeld?

- Misal verdim oğlum.

- Bana misal verme baba, bana… Neyse!

- Delirtme beni çocuk. Kaleyi çek oradan bak filim yaklaşıyor.

- Yaklaşsın, kale yıkılmaz ki.

- Yıkılır.

- Yıkılmaz.

- Evladım, ben senin iyiliğini düşünüyorum. Hem öğren hem de gerçek bir oyun neymiş gör istiyorum.

- Ne kralın karısı var, ne vezirin karısı var. Neresi gerçek?

- Oğlum savaş bu. Savaşa kadınlar gitmez.

- Kadınlar gitmez ama atlar tek başına… Jokeyler yolda mı düşmüş?

- Sus da oyna… Bak fillerini hep aldım.

- Filler sarhoş… Hiç de işime yaramaz. Ayrıca kral çok mu şişman, bir türlü gidemiyor… Saçma!

- Şah derler ona.

- Şah?

-Şah.

- Bi şey diycem baba.

- Ne var?

- Şah-mat!

[ Bahadır Cüneyt Yalçın ]


Benim Peygamberim Beni Kurtarır

Oruç Reis esir edilmişti. Bir süre zindanda kaldıktan sonra çıkartılarak bir gemide küreğe çakıldı. Papazlar ve Şövalyeler, İtalyanca, Ru...